BEKTASILIK

Bektaşilik, adını 13. yüzyıl Anadolu'sunun İslamlaştırılması sürecinde etkin faaliyet gösteren ve Hoca Ahmet Yesevi'nin öğretilerinin Anadolu'daki uygulayıcısı konumunda olan büyük Türk mutasavvıfı Kalenderi, Haydari şeyhi Hacı Bektaşı Veli'den alan, daha sonra ise 14. ile 15. yüzyıllarda Azerbaycan ve Anadolu'da yaygınlaşan Hurufilik akımının etkisiyle ibahilik, teslis, tenasüh, ve hülul anlayışlarının da bünyesine katılmasıyle 16. yüzyılın başlarında Balım Sultan tarafından kurumsallaştırılan, On İki İmam esasına yönelik sufi tasavvufi tarikatıdır.

Türkiye’de Alevilik denildiğinde ilk akla gelen isim Bektaşilik'tir. Bektaşilik, aslında Hacı Bektaş-ı Veli tarafından kurulduğuna inanılan bir İslami tarikattır. Bu tarikat mensupları, el alarak ya da diğer bir deyişle nasip alarak bu örgütlenmeye katılan kişilerdir. Bu inanış ta olanlar Bektaşi olarak adlandırılırlar. Ancak Ali ve Ehl-i Beyt sevgisi, tevelle ve teberra gibi Aleviliğin temel esaslarına bağlı oluşları dolayısıyla Bektaşiliğe Alevilik de denilebilir. Balkanlar, Anadolu, İran, ve Azerbeycan'daki tüm Alevi Tarikat mensupları On iki imam inancına bağlıdır. Başlangıcından günümüze kadar kökenleri Horasan Melametiliğine dayanan bu tarikatlar tarihi gelişim süreci içerisinde Vefaiyye Babaiyye, Yesevilik-Ahilik, Kalenderilik-Haydarilik, Rufailik-Galibilik, Saltukiyye Barakiyyun, Hurufilik-Bektaşilik, Nimetullahilik-Nurbakşilik, Şahkulu Baba-Zünnun'iyye, Çeleb'yye-Celal'iyye, Gül Baba-Dedebabalık, ve Alicilik Harabatîlik olarak sıralanabilir.

Türkiye’de her Bektaşi Alevi olduğu halde, her Alevi, Hacı Bektaşı Veli’yi Horasan Ereni" sayıp hürmet etmesine rağmen, Bektaşi değildir. Bu yüzden Köy Bektaşisi, Kent Bektaşisi ayrımı yapılmaktadır. Köy Bektaşîlerine Alevi denildiği halde, Şehir Bektaşilerine Bektaşi denilir. Bektaşilikle ilgili çalışması bulunan Abdülkadir Sezgin’e göre Alevi kelimesi ile Bektaşi kelimesi arasında her hangi bir fark bulunmamaktadır. Her iki grup da Hacı Bektaş-ı Veli’yi sevip saymalarına rağmen Aleviler Hacı Bektaş Dergahı’na değil, Peygamber Muhammed'in soyundan geldiğine inanılan Alevi ocaklarına bağlıdırlar. Aslında Bektaşilik bir tarikat olduğu için, bu tarikatın yollarına uyan herkes Bektaşi olabilir. Ama Alevilik soya bağlıdır ve ancak ana-babası Alevi olan kişi Alevi olabilir. Bektaşilik hümanist esaslı bir öğretidir. Öğretinin odağında "insan" vardır. Amacı, İnsan-ı kamil olarak tanımlanan olgun, yetkin insana ulaşmaktır. Bu ise belirli bir eğitim sürecini gerekli kılar. Hacı Bektaşı Veli’nin Türk dünyasının felsefesine çok büyük katkıları olmuştur. En önemli ve tasavvufu kısaca anlatan özlü sözü, "Eline, beline, diline hakim ol" sözüdür. Hacı Bektaşı Veli’nin halen yaygın olarak kullanılan birçok özlü sözü bulunmaktadır. Öncelik yol kurallarındadır. Onlar "Hatır kalsın, yol kalmasın" diyerek bunu açıklarlar.

Osmanlı yazarlarınca abdal, aşık, torlak, şeyyat, Haydari, Edhemi, Cami, Şemsi gibi aynı manaları taşıyan ifadelerle anıldıkları görülmektedir. Bunların hepsi de ortak kanallardan süzülenen benzer itikatların çeşitli parçalarını barındırmaktaydılar. Kalenderiler en koyu Aleviler olmaları nedeniyle Suriye, Halep Batıni merkezinden aldıkları kuvvetlerle, Anadolu’da bulunan ve diğer Batıni merkezlerinden ayrı ve bağımsız yaşamakta olan Batınileri takviye ettiler. Kalenderi Haydari ünvanı taşıyan ve Türkmen boyları arasına yerleşen babalar Anadolu’daki Batınilik hareketlerine olanca güçleriyle destek oldular.

Horasan Erenleri namıyla Oğuz boyları arasında kendilerine yer edinen “Şia-i Batıniyye daileri” ve millî lisan ile konuşarak halkın ruhiyatına pek uygun telkinlerde bulunan “Batıni-Babalar,” iptidaî bir şerait içerisinde yaşamlarını idame ettirme mücadelesi sürdüren, ve şehirliğin ince yaşam tarzını bilmeyen “Türk Özleri” yanında kendilerini birer “Veli” olarak tanıtmayı başarıyla becermişlerdi. Batıniler, süslü nâzım lisanından bir şey anlamayan bu aşiretler arasında düzenledikleri sazlı ve şaraplı meclislerde geçmişin tüm hurafe ve efsanelerini halka nakletmek suretiyle insanların gönüllerinde ilâhi duygular uyandırmaktaydılar.

Anadolu Selçuklu sultanlarından Birinci Alaadin Keykubat zamanında Halaç ve Kapçak gibi Türkmen kabilelerinden pek yoğun kütleler de Anadolu’ya yerleşmekteydi. Celalettin Harezemşah’ın baskıcı tutumundan rahatsızlık duyan kabileler ve Harezm Türkmenleri Selçuklular’ın kendilerine duyduğu güvenle Anadolu Selçuklu Devleti’nin savunma kuvvetlerini teşkil etmekteydiler. İkinci Gıyasettin devrinde Amasya Batıni merkezinin etkisiyle bu Harezm Türkleri Selçuk ülkelerinden çıkartılarak Halep, Suriye ve El-Cezire muhitlerine dağıtıldılar.

Bektaşilik tarikatının kuruluşunda geçirdiği süreç, kurucusunun kim veya kimler olduğu, bu süreçte Hacı Bektaş-ı Veli’nin konumunun ne olduğu, tarikatın Piri mi, yoksa kurucusu mu olduğu, Balım Sultan’ın tarikata nasıl bir yapı kazandırdığı yüzyıllar geçmesine karşın hala tartışılmaktadır. Öteden beri bu konuda yazanların çoğunluğu, Hacı Bektaşı Veli’nin tarikatın kurulma işlemini gerçekleştirmediği ancak kurulmasına yol açan süreci başlattığı dolayısıyla da onun ardıllarınca kurulan tarikatın da Piri olduğu kanısındadırlar. Bektaşîliğin kurumsallaşma sürecinin tamamlanmasının XVI. yüzyılda Balım Sultan tarafından gerçekleştirildiğini ileri sürerler. Anadolu Selçuklu Devleti’nin çöküşünün başlangıcı olan Gıyasettin Keyhüsrev’in Kösedağ yenilgisi 1243 yılındadır. Bunun üzerine Anadolu’nun tamamı Moğollar’ın denetim alanı içerisine girdi. Anadolu’nun tamamı Aksaray’da ikamet eden ve barışı tesis etmek ile görevlendirilmiş bir Moğol valisi tarafından yönetilmekteydi. İşte bu fetret devrinde, Celalettin Harzemşah’nin ordularıyla Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen Batıniye dervişleri de devletin takibatından kurtulmuş olarak faaliyetlerini serbestçe sürdürmekteydiler. Anadolu’nun her tarafında Şii ve Batıni-Alevi babalar tarafından art arda zaviyeler açılmaktaydı. Sultan Mesut Evvel’in Amasya’daki tekkesine Baba İlyas Horasanî gibi Şiai Batıniyye Mezhebi’nin en meşhur bir daisi postnişin olmuştu. Vaktiyle, İlhanlı saraylarında makam ve mevki sahibi olan Şii alimler Anadolu Selçukluları’nın Moğollar’ın himayesi altına girmeleri fırsatından istifadeyle Anadolu’ya yayıldılar.

Anadolu Selçukluları dönemi ile Osmanlı Devleti’nin kuruluşu sürecinde “Ahilik” Anadolu’daki sosyal yaşantının gelişmesine çok önemli katkılarda bulunmuştur. Kendi kural ve kurullarına sahip, günümüz esnaf odalarına benzer bir işlevi olan “Ahilik Teşkilatı” iyi ahlakın, doğruluğun, kardeşliğin, yardım severliğin kısacası bütün güzel meziyetlerin birleştiği bir sosyo-ekonomik düzendir. Ahiler’in reisi olan ve Kırşehir’de yaşayan Ahi Evran’nın Hacı Bektaş Veli ile de dostlukları vardı. Sivas’taki Ahiler çok geniş bir teşkilâta sahip oldukları gibi Babailer ile de sıkı münasebetlerde bulunuyorlardı. Bayburt’taki Ahiler’in başkanlığına ise “Ahi Emir Ahmet Bayburdi” getirilmişti. Bektaşîler, Ahilik teşkilâtının kurucusu ve 1826’ya kadar Osmanlı Devleti'nin en gözde ordusu Yeniçeri Ocakları’nın manevî liderleriydi. Ahilik teşkilâtı münasebetiyle esnafla iç içe olması ve Padişahın aldığı bazı ekonomik kararlara esnaflarla birlikte tepki göstermesi Yeniçeriler’in sonunu hazırlardı. Sık sık padişah değişikliklerine ve iç isyanlara neden olan Yeniçeri Ocakları, daha sonra “Vaka-i Hayriye” olarak adlandırılacak olan olay neticesinde, 16 Haziran 1826 tarihinde Sultan II. Mahmut tarafından ortadan kaldırıldı.

Bu Alevilik Tarikatı’nın kurulmasında etkin görev üstlenmiş olan kişi Hacı Bektaşı Veli’dir. Hacı Bektaş-ı Veli, Horasan Melametiliği’nden aldığı “Dört Kapı” anlayışının her kapısına “onar makam” eklemek suretiyle, “Dört Kapı Kırk Makam”’dan oluşan tarikat altyapısını kurar. Buna, “Bektaşi Seyr-i Sülüğü” de denir. Kaygusuz Abdal, Bektaşî erkannamesi üzerinde bazı düzenlemeler yaparak Bektaşiliğin ilk "erkannamesini" yazar. Böylece Bektaşî Tarikatı’nın ilk “tüzük yapıcısı” Kaygusuz Abdal olmuş olur. Balım Sultan’sa bu erkannameyi sonradan geliştirmiş ve kurumlaştırmıştır. Hacı Bektaş-ı Veli’den sonra tarikatın başına Abdal Musa geçmiştir. Bektaşilik; Horasan Melametiliği, Nakşibendilik, Yesevilik, Ahilik, Kalenderilik, Haydarilik, Vefailik, Babailik, Batınilik ve Hurufilik gibi akımlardan etkilenmiş, hatta bazılarını kendi içinde harmanlayarak şekillenmiştir. Meşhur Velayet-Name onu Şiiliğin unvan mezhebini taşıyan Cafer-i Sadık’tan Beyazıt Bistami’nin getirdiği hırkayı giymiş olan “Lokman Perende” vasıtasıyla Hoca Ahmet Yesevi’ye bağlar. Velayet-Name üzerinde uzmanlaşmış yazarların nakletiklerine göre Hacı Bektaş’ın tarikat silsilesi önce Kutbut-Din Haydar’a, ondan da Lokman Serhasi’ye, ve oradan da Şücaettin Ebul Beka Baba İlyas el-Horasanî vasıtasıyla Hoca Ahmed Yesevi’ye bağlanmaktadır. Aşık Paşa tarihinde ise “Hacı Bektaş” Horasan’dan “Menteş” adındaki kardeşiyle beraber Sivas’a gelerek Baba İlyas Horasanî’ye mürit oldular. Bu intisaptan sonra Hacı Bektaş önce Kayseri’ye oradan da Kırşehri’ne geldi, sonra da Karacahöyüğe yerleşti. Buna göre Hoca Ahmet Yesevi müridlerinden olduğuna dair rivayetin doğru olmadığı anlaşılıyor.

Hacı Bektaşi Veli dağınık Alevi ve Alevilik türevi akımları ve toplulukları içine almış, yeniden kalıba dökmüş, Aleviliği yeniden derinleştirmiş ve Alevi Bektaşiliğin yolunu çizmiştir. Bunu da doğallıkla kurduğu tarikatıyla yapmıştır. Çevresine bir takım görevliler almış, bunların bir bölümünü kimi yerlere görevlendirerek göndermiş, oralarda “aydınlatma/irşat” çalışmaları yaptırmış, Anadolu’daki diğer Alevi ocakları ile ilişki kurarak kendine bağlamış ve onları yönlendirmiştir. Bu nedenlerle Hacı Bektaşi Veli, Alevi-Bektaşi toplumunun gözünde yolun-yolağın “Piri” ve tarikat kurucusudur. Anadolu'ya gelmeden önce hacca gittiği söylenir. Hoca Ahmed Yesevi’nin müritlerinden olan Hacı Bektaşi Veli Anadolu’nun Türkleşmesinde ve müslümanlaşmasında büyük bir rol oynamıştır. Kendileri denildiği gibi farklı bir din getirmemiş, aksine İslam’ın daha iyi tanınmasına vesile olmuştur. Öyle ki, Rumeli’nin tamamı mezhepte Sünnîliği tarikatta ise Bektaşîliği benimsemiştir. Her ne kadar bugün Bektaşîlik bir takım grup tarafından kötü gösterilmeye çalışılsa da, Bektaşîlik İslam’ın esaslarına uyan tasavvufta insanı odak noktası alan bir tarikattır.

Çeşitli Türk kabileleri Anadolu’ya göç etmeğe başladıklarında özellikle de Anadolu Selçukluları’nın en debdebeli devri olan Büyük Alaattin Keykubat’ın iktidarına rast gelen zaman dilimi içerisinde Anadolu’da Şiilik bir hayli ilerlemiş, ve İkinci Gıyasettin Keyhüsrev’in saltanatının başlangıcında Babailer İhtilali patlak vermiş ve Hacı Bektaş da bu arada çok kuvvetli nüfuz sahibi bir şahsiyet olarak ortaya çıkmıştı. Vilayetname’ye göre Sultan Alaattin bile, Şamani Türkler’in İslamiyet’e girmelerine bir vesile olan Hacı Bektaş’ın halifesi “Kara Donlu Can Baba” dolayısıyla hünkara karşı derin bir hürmet beslemekteydi. Hacı Bektaş’ın yurt edindiği Kırşehir yolu Dulgadir Türkmenleri’nin arasından geçmekteydi. Bu nedenle Halep, Adana ve havalisinde yaşayan Türkmenler arasında hünkarın adı saygıyla anılmaktaydı. Akşehir’deki “Mahmut Hayrani” ile Sivrihisar’da yaşayan “Yunus Emre” de hünkara ahit verenler arasındaydı. Ahlat’da da meşhur Hoylu Burak Baba’nın müritlerinden “Baba Emirci” bulunuyordu. O devirlerde Anadolu’daki Bektaşî nüfuzunun en hâkim bulunduğu yerler arasında Ankara, Sivas, Konya, Kayseri, Kırşehir ve güneye doğru yayılmış olan Türkmen Aşiretleri’nin yerleşmiş oldukları vilâyetlerdi. Anadolu Selçukluları’nın yıkılmasından sonra ise Karaman Oğlu Mahmut Bey’in Konya’ya hakim olması üzerine, o devre kadar devletin resmî dili olan Farsça’yı yasaklayarak Türkçe’nin konuşulmasını emretti. Bu karar en fazla Batıni-Şii babaların amaçlarına yardımcı oldu. Oba ve yaylalarda yaşayan ve kentleşememiş olan Türk aşiretleri ve bütün Türkmenler kendilerine öz dilleriyle hitap eden bu Şiai Batınyye Babalarına candan gönül vererek kuvvetle bağlandılar.

Bu bölgede Bektaşiliğin yayılması maksadıyla Hacı Bektaş’ın halifelerinin üçüncüsü olan Hacim Sultan memur tayin edilmişti. Kermeyan Beyi Uşak civarında “Susuz Köyü” yurt olarak Hacim Sultan’a vermişti. Daha Hacı Bektaş hayattayken Bektaşîlik Batı Anadolu’ya yayılmıştı. Hatta onun manevî himmetiyle Batı Anadolu fethedilmişti. Germeyan Bey’in yönetimi altındaki ordu Kütahya, Tavşanlı, Altuntaş, “Kermeyan Kalesi” diye meşhur olan kaleyi, Denizli, Uşak, Sandıklı ve Işıklı’yı aldı. Kermeyan Vilâyetinde kışlak ve yaylak tutan “Akkoyunlu Aşireti” baştanbaşa Hacı Bektaş’ın halifesi olan Hacim Sultan’a intisap etmişlerdi. Germeyan Bey fethettiği memleketlere “Bey” oldu. Akdeniz sahillerine de önemli bir askeri kıta sevk etti. Ayrıca, Balıkesir, Edremit ve çevresini feth etti.