KADIRGA MUHSINE HATUN CAMII

Muhsine Hatun Mescidi ve Tekkesi;  İstanbul Suriçi Kumkapı Muhsine Hatun Mahallesi’nde, İbrahim Paşa Yokuşu ile Çifte Gelinler Caddesi’nin kavşağında yer almaktadır. Sadrazam Makbul İbrahim Paşa’nın hanımı Muhsine Hatun tarafından 1532’de Mimar Koca Sinan’a inşa ettirilmiştir. Mahmut Cemalledin el-Hulvi’nin “Lemazat-ı Hulviyye” adlı eserinde, burada bulunan kiliseden bozma bir mescidin, Sultan I. Süleyman tarafından İstanbul’a davet edilen, Gülşeniliğin kurucusu- Şeyh İbrahim Gülşeni’nin Mısır’a dönerken Kanuni’nin ricası üzerine İstanbul’da bıraktığı Halifesi Şeyh Hasan Zarifi Efendi’ye tahsis edilmiştir. Giderleri miri hazineden ödenen bu tesisin mihrap duvarı önündeki boş arsaya bir yeniçeri tarafından, derviş hücreleri olan bir zaviye yaptırıldığı ve vakıflar tahsis edildiği yazılıdır.

Aynı kaynakta bu mescit-zaviyenin bir depremde yıkıldığı, Şeyh Zarifi Efendi’ye olan sevgisinden ve derin saygısından dolayı, Muhsine Hatun’un aynı yerde bir cami, caminin mihrabı önündeki yere bir zaviye ve etrafına derviş hücreleri yaptırdığını, bu yapıya vazife ve vakıf tahsis ettiği de belirtilmiştir. Yapının adı Mimar Sinan’ın eserlerinin dökümünü içeren “Tezkiretü’l-Enbiya”, “Tezkiretü’l Bünyan” ve “Tuhfe-i Mimarin”de “İbrahim Paşa Zevcesi Mescidi” yahut “Muhsine Hatun Mescidi” olarak zikredilmiştir. Başlangıçta mescit-tekke, daha sonra cami-tekke niteliğinde olan bu yapı, tarihleri tespit edilemeyen birçok onarım ve yenileme geçirmiş olmalıdır. Ancak taç kapının yanlarındaki nişler, minarenin pabuç kısmı ve şadırvan, 18.yy’ın son çeyreğinde esaslı bir onarım geçirdiğini, belki de yeniden inşa edildiğini düşündürtmektedir. Diğer taraftan Dahiliye Nezareti’nin 1885 tarihli istatistik cetvelinde tekkede kimsenin ikamet etmediği, Bandırmalızade A. Münip Efendi’nin 1889 tarihli Mecmua-i Tekaya adlı eserinde ise yerinin “arsa” durumunda olduğu belirtilmektedir. Mescidin harimindeki neogotik üsluba bağlanan pencerelerin de işaret ettiği gibi, yapının 19.yy’ın sonlarında bugünkü biçimiyle ihya edildiği anlaşılmaktadır. Günümüzde cami olarak kullanılan mescit-tevhidhane ve şadırvan dışında kalan tekke bölümleri ortadan kalkmıştır.

Muhsine Hatun Mescit-Tekkesi’nde, Şeyh H. Zarifi Efendi’nin ölümünden sonra posta kimin oturduğu, tekkenin, kuruluşunu izleyen yüzyıllarda her hangi bir tarikatın hizmetine geçip-geçmediği hakkında bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak Şeyh Efendi’den sonra bir müddet daha aynı tarikatın kontrolünde kaldığını, 16.yy’dan itibaren etkinliğini giderek yitirmesi üzerine de daha yaygın bir tarikatın hizmetine girmiş olabileceğini söyleyebiliriz. Nitekim Topkapı Sarayı’ndaki 19.yy’a ait İstanbul tekkeleri kaydında tekke, Nakşibendilere ait olarak gösterilmektedir. Bir başka kaynakta ise Sultan II. Mahmut’un kızı Saliha Sultan’ın düğününe davetli tekke şeyhleri arasında Kumkapı’daki “İbrahim Paşa Tekkesi” ismi ile geçen tekkenin şeyhi Abdullah Efendi Sümbüli tarikatına mensup olarak gösterilmektedir.

Kaynaklarda bu tekke İbrahim Paşa Tekkesi olarak gösterilmekte ve zikir günü olarak da Salı günü geçmektedir. 19.yüzyıldaki tekke listesi kayıtlarında tekke Halvetiliğin, Sünbüli koluna intikal etmiş olarak gösterilmektedir. Üstelik Tekkelerin kapatılmasına yol açan kanunun yürürlüğe girdiği tarih olan 1925 yılına kadar da bu tarikatın etkisinde kalmış gözüküyor. “Sefine” adlı kaynakta son şeyhin adı Ahmet Efendi olarak geçmektedir.

Kuzeyde İbrahim Paşa yokuşu, batıda Çifte Gelinler Caddesi, diğer yönlerde ise üzerinde apartmanların bulunduğu parseller ile çevrilmiş bulunan arazinin ortasında mescit-tevhidhane yer almaktadır.

Dikdörtgen bir alanın içine oturtulan yapının harim kısmının duvarları kagir, kapalı son cemaat yerinin duvarları ise ahşaptandır. Her iki bölümü de örten kırma çatı günümüzde Marsilya’da da kullanıldığı için Marsilya tipi olarak adlandırılan kiremitler ile kaplanmıştır. Son cemaat yerinin duvarları, ahşap dikmelerin dıştan ahşap kaplama, içten ise bağdadi sıva ile kaplanarak oluşturulmuştur. Mescidin ilk yapımından günümüze hemen hiç değişmeden gelen harim kısmının girişi basık kemerlidir. Kapının kemeri ile beş sıra mukarnaslı yaşmağı arasına 1532 tarihli inşa kitabesi yerleştirilmiş, sülüs hatlı, manzum kitabenin ilk satırına bir hadis kaydedilmiştir.

Harimin kuzey duvarından taşkınlık yapan bu kapının yanlarındaki nişler ise 18.yy’ın son çeyreğine ait bir onarımdan intikal etmiştir ve barok üslubu ile yapılmış kemerler bulunmaktadır. Harimin kuzey duvarının ekseninde giriş, yanlarda dikdörtgen açıklıklı birer pencere, güney duvarının ekseninde mihrap, bunun yanlarında, neogotik üslupta sivri kemerlerin taçlandırdığı birer pencere, doğu ve batı duvarlarında da aynı türde kemerleri olan üçer pencere sıralanır. Kuzey duvarı boyunca uzanan iki katlı mahfiller basit ahşap korkuluklarla sınırlanmış, ahşap dikmelere oturan fevkani mahfil, orta yerinde bir çıkma ile genişletilmiştir.

Tavan kaplaması enli çıtalarla ince uzun dikdörtgenlere taksim edilmiştir. Mihrap nişinde, yağlıboya ile acemice resmedilmiş perde ve kandil motifleri, oldukça basit bir tasarım sergileyen ahşap minberin yanlarında muhtemelen II. Mahmut dönemine ait beyzi kabartmalar mevcuttur. Harimin kuzeybatı köşesinde yer alan minare, yapının batı cephesinde taşkınlık yapan, kare tabanlı bir kaideye oturur. Kaide gibi kesme küfeki taşı ile örülmüş olan pabuç kısmı, kesik koni biçiminde olup köşelerinde, alt uçları volütler, üst uçları pilastrılar ile sonuçlanan, süsleyici nitelikte gömme sütunlar bulunmaktadır. Tuğla örtülü silindir biçimindeki gövdenin üzerinde, basit demir korkuluklarla sınırlandırılmış şerefe, aynı malzeme ile örülmüş peteğin üzerinde de kurşun kaplı, koni biçimindeki ahşap külah vardır.

Arsanın kuzeydoğu köşesindeki şadırvan, doğu yönünde komşu apartmana, kuzey yönünde arsanın çevre duvarına bitişmekte, üzerini örten kırma çatı, güney ve batı yönlerinde bulunan altı adet ahşap dikmeye oturmaktadır. Ongen prizma biçimindeki haznesinin her yüzünde, kaş kemerlerin taçlandırdığı birer musluk vardır. Mescit-tevhidhaneyi batı ve güney yönlerinden kuşatan hazirenin Çifte Gelinler Caddesi üzerindeki çevre duvarında, burada gömülü olan Müderris Ömer Efendi’ye ait 1794 tarihli sülüs hatlı bir mezar kitabesi dikkat çekmektedir.