Hotel Royal; İstanbul Boğazı’nın Rumeli yakasında Beyoğlu Refik Saydam Caddesinden Meşrutiyet Caddesi olan giriş yolunun kesiştiği yapı adasında 1876 yılında kurulmuş önemli bir Beyoğlu oteli idi. Aradan geçen 125 senede birçok fonksiyon yaşayan yapı bugün hala otel olarak kullanılmaktadır. 1876 yılında Hotel Royal ismiyle hizmete girmiş daha sonra 1895 yılında adına Tünel tarafındaki Hotel D’Angleterre’in adı eklenerek hizmet vermiştir. Yapı tam bir köşebaşı binasıdır. Doğu cephesinde İngiliz Konsolosluğunun girişi bulunduğu için, otelden muhteşem bir Haliç manzarası bulunur.
Beyoğlu’nda her tarihi binanın bir 1870 yangını öncesi ve sonrası bulunur. 1870 deki yangında Beyoğlu’nun çok büyük bir kısmı yanmıştır. Bu arada bu yapının yanında bulunan İngiliz Sefaret binası da yanmıştır. Bugünkü gördüğümüz yapı bu yangından sonraki yapıdır. Burada Sefir Elliott’un bu dönem oturduğu bir yapıdan bahsedilir. Zira bu yapının yanında İngiliz Sefaretinin Şapeli bulunur. Bu şapel bugün hala yerindedir. 1876 yılında bu yapı Froncois Logothetti isimli bir otelciye devredilir. O da bu binayı baştan inşa eder. Zira yapı otel olarak inşa edilmiştir. Otel 1 Ekim 1876 tarihinde hizmete girmiştir. Bir dünya seyahatine çıkan Brezilya İmparatoru ve eşi İstanbul’u ziyaretlerinde bu otelde kalmaları otelin kalitesini göstermesi açısından önemlidir.1877 yılındaki Savaştan önce İstanbul’da toplanan bir konferans için İstanbul’a gelen İngiliz delegesi ünlü Salisbury ve ekibi bu otelde konaklamışlardır. Bu olayla ilgili bilgi ve belgeler İngiliz gazetelerinde yayımlanmıştır. Bu otelle ilgili bazı bilgilerde Sait Faik hikayelerinde geçer. 1895 yılında ise o zamana kadar ünlü bir otel olan Hotel d’Angletterre ile birleşerek oteli adı Hotel Royal et d’Angletterre olmuştur. 1901 yıllarında otelin mülkiyeti Sadrazam Sait Paşa’ya geçmiştir. 1913 yılında Sadrazam vefat ettiğinde bina eşi ve on çocuğuna kalmıştır. Bu bilgileri tapu kayıtlarından görebilmekteyiz. Sait Paşa aynı zamanda da Çiçek pasajının sahibi idi. Otel Mercedes Medovich tarafından çok uzun yıllar işletildi. Hatta Cumhuriyet döneminde ismi Alp otel olarak değiştirildi. Otel artık eskimişti ve eski havasını kaybetmişti. 1973 yılında ise Türk Petrol tarafından satın alındı. Otel sonra iki kez el değiştirdi. 1990 lı yıllarda yıkılıp yeniden yapıldı. Önce İş hanı daha sonra Beyoğlu Adliyesi olarak faaliyetini sürdürdü. Bugün yine otel olarak hizmet vermektedir.
Yapının Refik Saydam Caddesine olan bağlantısında eskiden mağazalar bulunurdu. Bu mağazalardan en ünlüsü Macar Madamı Laszlo’nun şapkacı dükkanı idi. Burada boy boy, renk renk, tüllü tülsüz, demet ve buket çiçekli kanatlı ve tüylü yüzlerce şapka vitrini ve rafları doldururdu. 19.yüzyıl Frenk Beyoğlu’sunun madamlarına hitap eden hem de Atatürk Reformları ile İstanbul ve Ankara hanımlarının da artık alışmaya başladıkları Şapkalar satılırdı.
Şapkacının yanından otele girilirdi. Otel yapısına girer girmez kısa ve dik bir merdivenle otel holüne ulaşılırdı. Solda da otel müdürünün odası bulunurdu. O dönemlerde bu yapıda asansör yoktu. Üst katlara dik çıkan bir merdiven vardı. Merdivenin altında ise Reception. Reception sağında ise Otel Lobisi ve Yemek Salonu bulunuyor. Salon ve Yemek salonu eski tip mobilyalarla döşenmişti. Tramvay yoluna bakan 2.salon ise beyaz renk ağırlıklı dekore edilmiş ve ahşap hasır yüksek arkalıklı sandalyelerin kullanıldığı bir lokanta idi. Duvarlarda eski servis takımlarından kalma kuş ve balık resimleri olan uzun tabaklar asılı idi. Otelin iki cephesinden de muhteşem bir Haliç manzarası vardı. Haliç o zamanlar masmavi bir suyu olan teknelerin dolaştığı bir İsviçre gölü durumunda idi. Daha sonra caddenin karşısına Baudouy binası yapılınca manzaranın bir kısmı kapanıyor. Ama otelin manzarası olmaz bir güzellik, akşam olunca başlıyor. Güneş, Topkapı Sarayının ardına, Bakırköy yörelerine doğru ine ine uzaklaşmaya koyulunca rengi solmaya dönüyor. Haliç’te gün batımı olağan üstü.