Sultan I. Mahmut döneminde (1732-1739 ) İstanbul’a su getirilmesi açısından önemli adımlar atılmıştır. İstanbul’un kuzeyindeki Belgrat ormanlarına yapılan su bentlerinden gelen suyun şehrin değişik bölgelerine dağıtmak üzere Maksenler yapılmıştır. Bunlardan biri de Taksim Meydanı’ndaki Taksim Maskemidir. Maksem su dağıtma sarnıcı olarak da adlandırılır. Taksim Makzeni bugün Taksim meydanından İstiklal Caddesine girildiğinde sağ köşede durmaktadır. Bir zamanlar cephesinde “Her şeye su ile hayat verdik” anlamına gelen bir ayetin yazılı olduğu Maksem, bugün kurumuş da olsa varlığını sürdürüyor. Bu ayet Taksim Fotoğrafları arasında bulunmaktadır. Bugün Taksim Parkı ya da Gezisi denilen bölgede eskiden geniş bir çayırlık içinde Ermeni Mezarlığı ile devamında servi ağaçlarıyla dolu büyük bir Müslüman Mezarlığı bulunmakta idi. Bu mezarlık Ayazpaşa Mezarlığı olarak bilinmektedir. Bu alana ilk kışla Sultan I. Abdülhamit döneminde inşa edildi. Bu yapı ahşaptı. Bu yapılan ilk kışla ile ilgili elimizde bilgi belge pek bulunmamaktadır. Bu yapı bizim sayfamızda Topçu Kışlası birinci dönem olarak adlandırılacaktır. Topçu kışlası birinci yapısı Kabakçı İsyanı sırasında büyük çapta tahrip edilmiştir. Bu tahrip edilen yapı Sultan II. Mahmut döneminde Saray baş mimarı Hafız Mehmet Emin Ağa tarafından tamir edilmiştir.
Topçu Kışlasının ikinci yapısı ise 1803-1806 arasında orijinal adıyla Halil Paşa Topçu Kışlası veya diğer adıyla Taksim Topçu Kışlası inşa edildi. Kışlanın mimarının Ermeni Kirkor Balyan olduğu sanılıyor. Bu yapılan Binanın mimari tarzı Oryantalizm denilen bir akımdır. Hint, Rus, Türk mimarisinden esintiler taşıyan Topçu Kışlası’nın ana gövdesi iki katlı, soğan kubbeli ve kule görünümlü köşeleri ise üçer katlıydı. Kışlanın ortasında büyük bir avlu yakınlarında bir cami vardı. Osmanlı kışlalarında orta avluya genelde bir camii inşa etme geleneği vardır. Bu bölge bir çeşit Askeri Bölge idi. Bu bölgede üç adet Askeri Kışla bulunmakta idi. Sultan I. Abdülmecit döneminde (1839-1861), bugün İTÜ’nün Taşkışla Binası olarak bildiğimiz Mecidiye Kışlası, bu kışladaki topçu subayları için Gümüşsuyu Askeri Hastanesi inşa edildi. 1850’lerde, Hademe-i Hassa ismi verilen Saray hademeleri ve Muzıka-i Hümayun denilen Saray orkestrası üyeleri için inşa edilmeye başlayan, ancak Abdülaziz Döneminde (1861-1876) tamamlanan Gümüşsuyu Kışlası ve askerlerin talim yaptığı Talimhane bölgesiyle birlikte Taksim’in ‘askerî’ ve ‘devletçi’ topografyası iyice belirginleşmişti.
Ancak ortaya çıkan tablo bölgenin sosyolojik dokusuna hiç uymuyordu. Çünkü bugün Galata-Beyoğlu dediğimiz Pera bölgesinde, bugün Kurtuluş dediğimiz Tatavla’da gayrimüslimler, Levantenler yaşıyordu. Bu kesimler askeri değil sivil bir kültürün temsilcisiydiler. Bunun üzerine, 1870’te, Ermeni mezarlığı Şişli’ye taşındı ve açılan alanda bu kesimlerin eğlence ihtiyacını karşılamak için, askeri yapıların arasına bazı eğlence mekânları sıkıştırılmaya çalışıldı. Bunlardan biri Topçu Kışlası ile Gazhane ki bugünkü Cumhuriyet Caddesi üzerindeki İngiliz üslubundaki bahçe idi. İçinde bir havuz, gazino, eski Bellevue Kahvesi ve orkestra platformu olan bahçe bazı küçük değişikliklerle 20. yüzyılın başlarına kadar varlığını korudu. Kışla binası pek çok savaş gördü. 31 Mart Olayları'nda isyancıların karargahı olmuştur. 24.Nisan 1909 tarihinde Hareket ordusunun müdahalesiyle sona eren olaylar sırasında kışla top atışına tutularak ayaklanma bastırıldı. Top atışları sırasında kullanılamaz hale gelen kışla bir dönem esrarkeşlerin ve evsizlerin mesken tuttuğu bir yer oldu.
1913’te elektrik tramvayla Beyoğlu’nun Şişli’ye bağlanması Taksim’in önemini biraz daha arttırdı ama burası hala geniş ve tanımsız bir alandı. 1918-1922 yılları arasında işgalci Fransız ordusunun Senegalli askerlerini barındıran Topçu Kışlası’nın avlusuna 1921’de güzel bir stadyum inşa edildi. Özellikle Müslüman-Türk takımlarıyla Fransız ve İngiliz asker takımlarının buradaki maçları adeta ‘milli maç’ havasında geçerdi. Cumhuriyet’in ilanından sadece üç gün önce 26 Ekim 1923’te bu stadyumda oynanan Romanya-Türkiye maçı 2-2 berabere bitmişti. Cumhuriyet’in ilk yıllarında mimari hamlelere devam edildi. Bu sefer de Ayaspaşa Müslüman Mezarlığı kaldırıldı ve yerine apartmanlar dikildi. Ancak, Taksim Meydanı Pervititch’in 1925-1926 tarihli haritalarında hala İstiklal Caddesi, Pangaltı, Gümüşsuyu ve Sıraselviler yollarının Taksim Maksemi’nin önünde birleşmesinden oluşan bir genişlik gibi görülüyordu. 1927’de Osmanlı döneminin ünlü Levanten Caddesi ‘Cadde-i Kebir’in (Büyük Cadde) adı ‘İstiklal Caddesi’ olarak değiştirildi, ama bu değişikliğin Cumhuriyet’in coşkusunu yeterince vermediği düşünülerek İtalyan Heykeltraş Pietro Canonica’ya bir ‘Cumhuriyet Abidesi’ sipariş edildi. Anıt, 8 Ağustos 1928’de TBMM Başkanı Kazım Özalp tarafından açıldı. Bundan böyle, Taksim Meydanı, Osmanlı döneminde, devlet ricalinin ve halkın karşılaştığı en önemli kamusal alanlar olan Sultanahmet ve Beyazıt meydanlarının işlevini yüklenecekti.
1936’da İstanbul’u yeniden tasarlamak üzere davet edilen Henri Prost, iki yıl içinde Beyoğlu yakasının nazım planını hazırlamıştı. 1930 lu yıllarda ilk önce bugünkü meydanda bulunan binalar yıkılarak ilk defa büyük bir meydan elde edildi.1940 yılında Vali-Belediye Başkanı Lütfü Kırdar, Prost’un kentsel tasarım projesi çerçevesinde Taksim’de radikal değişiklikler yaptı. Önce 1909’da 31 Mart Olayı sırasında bazı bölümleri tahrip olan Taksim Kışlası yıkıldı. Ortaya çıkan alan, Taksim Gezisi adıyla meydanla ilişkilendirildi. 38 bin metrekarelik alanı ile Beyoğlu ilçesinin toplam yeşil alanlarının yüzde 30’unu oluşturan bu park o tarihten sonra İstanbulluların nefes alma alanı oldu. Şehircilik uzmanı Henri Prost imar planını hazırlarken, Dolmabahçe'den Nişantaşı'na yükselen Kadırgalar Vadisi'ni büyük bir park haline getirme planı dahilinde, Taksim Gezisi'ni de yetkililere önerdi. İnönü stadyumunun yapılmasıyla işlevini kaybeden stadyum ve harabe halindeki kışlanın, 1940 yılında dönemin İstanbul Valisi Lütfi Kırdar tarafından, Henri Prost'un hazırladığı imar planı çerçevesinde istimlak edilerek yıktırılmasından sonra, İstanbul'un Cumhuriyet döneminde yapılan ilk parkı oldu. Mermer parmaklıklı mermer merdivenler, Boğaziçi'ne bakan oturma mekanları, banklar, çim sahaları, Gezi'yi halkın sık sık gelip dolaştığı bir yer haline getirdi. Parkın merdivenlerinin yapımında, o yıllarda yıkılan Pangaltı Ermeni Mezarlığı'nda yer alan bazı mezar taşları da kullanılmıştı.
1944'te Taksim Gezisi'nin Taksim Meydanı'na bakan güney kısmında, dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün at üzerindeki heykelinin kaidesi inşa edildi ancak heykel hiçbir zaman dikilmedi. 1950'de Demokrat Parti iktidara geldikten sonra da, atlı heykel uzun süre bir depoda bekletildi, sonunda kaide söktürüldü, heykel bu parka değil de, Maçka'daki Taşlık Parkı'na dikildi. Kışlanın yıkılması sonrası, çevrede yapılan otellere tahsis edilen alanlar ve düzenlemeler ile parkın kapladığı alan zaman içinde küçüldü. Buna rağmen İstanbul'un merkezinde önemli bir dinlenme alanı oldu ve sık sık düzenlemelerle görünümü değişti. 38.000 m² yüzölçümüne sahip olan Taksim Gezisi, 1991-92 arasında revizyondan geçirildi; dikdörtgen planlı parkın ortasına fıskıyeli büyük bir havuz inşa edildi.